Zenginler Fakirlere Tanrı'dan Başka Bir Şey Bırakmadılar

Evrim Kuran - A podcast by Evrim Kuran - Fridays

Categories:

Evrim Kuran'ın anlatımı ve Gül Çetin'in illüstrasyonları ile... 2012’nin Mart’ında, Adana Seyhan’da, biri 6 yaşında, diğeri 6 aylık olan iki çocuğu olan Emine hayatının en önemli kararını verdi. Tarım işçisi olarak çalışan Emine, doğumuna yakın günlerde işini bırakmak zorunda kalmıştı. Kocası da işsizdi. 8 aydır kirasını ödeyemiyordu. O gün, cebindeki son 6 lirayı alıp yakındaki oduncuya gitti ve yakacak almak istedi. Oduncu o paraya odun verilemeyeceğini söyledi, fakat daha sonra parasını almadan 10 kilo odunu çuvala doldurdu. Emine evine döndü; ancak ıslak olan odunları yakamadı; dışarıda bulunan kamyon lastiğini yakmayı denedi; ancak başaramadı ve saç kurutma makinesiyle çocuklarını ısıtmaya çalıştı. Makineyi büyük çocuğunun eline verdikten sonra yan odaya geçti. Kendini asarak yaşamına son verdi. Islak odunlar, yanmayan lastik, saç kurutma makinesi, basının iştahını kabartan, kamuoyunun ilgisini çeken trajik metaforlardı. Bu acıklı son, medyada epey yer buldu. Gelin görün ki, yoksulluğun ardındaki nedenlerden, sosyal devlet gereksiniminden, toplumsal dayanışma ağlarının eksikliğinden pek de bahseden olmadı. Emine köyünde babasının yanına defnedildi. Bir mezar taşı hala yok. O günden bu güne, ne ekonomimizde, ne de toplumsal dayanışma ekosistemimizde her şey daha iyi oldu. Geçtiğimiz Kasım ayında İstanbul Fatih’te 48, 54, 56 ve 60 yaşlarında birlikte yaşayan dört kardeş siyanür içerek yaşamlarına son verdiler. Yoksul, maaşları hacizli, köşeye sıkışmış dört kardeşin cenazeleri kaldırılınca evin 2 aydır fatura ödenmediği gerekçesiyle yetkililer gelip elektriği de kestiler. Aynı günlerde, Antalya’da bir evde bir aile benzer bir sonla yok oldu. Baba Selim ve Anne Sultan, 9 ve 5 yaşındaki çocukları ile birlikte yaşamdan vazgeçtiler. Baba geride bıraktığı mektubunda maddi sıkıntı çektiğini, dokuz aydır çalışmadığını yazıyor ve şunları söylüyordu: “Herkesten özür diliyorum ama artık yapacak bir şeyim yok. Hayatımıza son veriyoruz” Geçtiğimiz Aralık ayında Çorum’da aynı mahallede aynı gün iki intihar vakası yaşandı. Bahçelievler Mahallesinde yaşayan 29 yaşındaki Gökhan ve 33 yaşındaki Oktay, maddi sorunları nedeniyle yaşamlarına son verdiler. Aynı günlerde Kocaeli Derince’de 54 yaşındaki emekli vatandaş, arkasında borçlarının yazılı olduğu bir mektup bırakarak hayatını sonlandırdı. Şubat ayında uzun süredir işsiz olduğunu dile getiren Adem, Hatay Valiliği önünde kendini ateşe verdi; kaldırıldığı hastanede kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Bu satırları yazdığım saatlerde (a)sosyal medyaya bir haber daha düştü. Konya Selçuklu’da kamyon şoförlüğü yapan 37 yaşındaki evli ve iki çocuk babası genç adam, maddi sıkıntılara daha fazla dayanamayarak kendini kamyonuna asarak intihar etti. 2017-2018-2019 yıllarında atanamayan öğretmen intihar vakalarının sayısı 100’ü aştı. Eski Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, atanamayan öğretmenlerin intiharlarının bir tür “gösterişçi intihar eylemi sendromu” kapsamında değerlendirilebileceğini söylemiş olsa da, işsiz öğretmenlerin yaşadığı travmayı toplum olarak çok ciddiye almalıyız. İşsizlik verileri, Cumhuriyet tarihinin en acımasız günlerinde olduğumuza işaret ediyor. 4 milyon 650 bin işsiziyle cennet vatan, cinnet vatana dönüşüyor. Türkiye İstatistik Kurumuna göre, 2002 – 2018 dönemini kapsayan 17 yıllık dönemde 50 bin 378 kişi yaşamına son vermiş. Memlekette yaşanan ve medyaya yansıyan her intihar vakasında zaten kuyruğu da peşi sıra geliyor; zaten daha önce de denemiş, zaten psikolojik sorunları varmış, zaten karısı onu terk etmiş, zaten şöyleymiş, zaten böyleymiş…